17 Aralık 2012 Pazartesi

Şeb-i Arus Töreni






Uzun zamandir Konya'da gerçekleştirilen Şeb-i Arus törenlerine katilmak istiyordum. Bir türlü fırsatını bulup Konya'ya gidememiştim. Ne şanslıyım ki bu sene Konya ayağima geldi!! İstanbul'daki Seb-i Arus töreni, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin katkılarıyla Ülker Sports Arena'da düzenlendi.
bir kac hafta once ilani gorunce hic vakit kaybetmedeniki hafta onceden biletimi alarak toreni seyredebildim. Bu arada Ülker Sports Arena'yi da  ilk defa gormus oldum. Istanbul icin sahane bir salon. Sadece spor musabakalari icin, sosyal etkinlikler icinde ideal bir mekan.
Toren icin ozel olarak sahne kurulmus. Hem akustik, hem seyir alani olarak benden tam puan aldi. Gerci biraz soguktu. Arada bir kilimadan gelen buz gibi hava montumu cikarmama musaade etmedi.
Salona hem  giris hemde cikis cok kolay oldu. Oturum alanlarida son derece rahatti.

Gelelim torene; Kenan Işık torenin sunuculugunu yaparken kendisine Yücel Arzen orkestrası eslik etti. Kenan Isik o muhtesem sesi ile Mesnevi'den beyitler okudu. Yucel Arzen Orkestrasi ise tek kelime ile muhtesemdi. Gerci sanirim ses duzenindeki aksakliktan orkestranin sesinin cok volumlu olmasindan Isik'in sesi cok az duyuldu. Seyircilerden gelen ikaz ile sonlara dogru orkestra sustu, sadece piyano ile Kenan Isik programini tamamladi.

Isik"in okudugu beyitlerden bir kac ornegi yazmak istedim;

Suskunluğum asaletimdendir.
Her lafa verecek cevabım var.
Ama bir lafa bakarım laf mı diye,
Bir de söyleyene bakarım adam mı diye..

BİRLİĞE ULAŞ

Beri gel, daha beri, daha beri.
Bu yol vuruculuk nereye dek böyle?
Bu hır gür, bu savaş nereye dek?
Sen bensin işte, ben senim işte.

Ne diye bu direnme böyle, ne diye?
Ne diye aydınlıktan kaçar aydınlık, ne diye?
Topumuz bir tek olgun kişiyiz, bir tek,
ne diye böyle şaşı olmuşuz, ne diye?

Zengin yoksulu hor görür, ne diye?
Sağ soluna yan bakar, ne diye?
İkisi de senin elin, ikiside,
peki, kutlu ne, kutsuz ne?

Topumuz bir tek inciyiz, bir tek.
başımız da tek, aklımız da tek.
Ne diye iki görür olup kalmışız
iki büklüm gökkubbenin altında, ne diye?

Sen habire gevele dur bakalım,
habire 'usul boylu birlik çam ağacı' de,
sonu nereye varır bunun, nereye?

Şu beş duyudan, altı yönden
varını yoğunu birliğe çek, birliğe.
Kendine gel, benlikten çık, uzak dur,
insanlara karıl, insanlara,
insanlarla bir ol.
İnsanlarla bir oldun mu bir madensin, bir ulu deniz.
Kendinde kaldın mı bir damlasın, bir dane.

Erkek arslan dilediğini yapar, dilediğini.
Köpek köpekliğini ede durur, köpekliğini.
Tertemiz can canlığını işler, canlığını.
Beden de bedenliğini yapar, bedenliğini.

Ama sen canı da bir bil, bedeni de,
yalnız sayıda çoktur onlar, alabildiğine,
hani bademler gibi, bademler gibi.
Ama hepsindeki yağ bir.

Dünyada nice diller var, nice diller,
ama hepsin de anlam bir.
Sen kapları, testileri hele bir kır,
sular nasıl bir yol tutar, gider.
Hele birliğe ulaş, hır gürü, savaşı bırak,
can nasıl koşar, bunu canlara iletir.



  Daha sonra Sami Avni Özer ilahiler okudu. Bizde dinleyiciler olarak Ozer' e eslik ettik.  Ozer'in seslendirdigi ve benim cok sevdigim Demedim mi' nin sozleri


Demedim mi?

Oraya gitme demedim mi sana,
seni yalnız ben tanırım demedim mi?
Demedim mi bu yokluk yurdunda hayat çeşmesi ben'im?

Bir gün kızsan bana,

alsan başını,
yüz bin yıllık yere gitsen,
dönüp kavuşacağın yer ben'im demedim mi?

Demedim mi şu görünene razı olma,

demedim mi sana yaraşır otağı kuran ben'im asıl,
onu süsleyen, bezeyen ben'im demedim mi?

Ben bir denizim demedim mi sana?

Sen bir balıksın demedim mi?
Demedim mi o kuru yerlere gitme sakın,
senin duru denizin ben'im demedim mi?

Kuşlar gibi tuzağa gitme demedim mi?

Demedim mi senin uçmanı sağlayan ben'im,
senin kolun kanadın ben'im demedim mi?

Demedim mi yolunu vururlar senin,

demedim mi soğuturlar seni.
Oysa senin ateşin ben'im,
sıcaklığın ben'im demedim mi?

Türlü şeyler derler sana demedim mi?

Kötü huylar edinirsin demedim mi?
Ölmezlik kaynağını kaybedersin demedim mi?
Yani beni kaybedersin demedim mi?

Söyle, bunları sana hep demedim mi?



Programin son bolumunde Kemale dogru manevi bir yolculugu temsil eden Sema gosterisi yapildi. Ilk defa seyretme olasiligi bulduğum gosteriden buyuk bir haz aldim. Hz. Mevlana'ya göre dönmek varolmanin temel şartıdır. Varlıklar arasındaki müşterek benzerlik, en ufak zerreden en uzak yıldızlara kadar her birinin bünyesini teşkil eden atomlarındaki elektron ve protonların dönmesidir. Herşeyin döndüğü gibi, insanoğlu da bünyesini teşkil eden atomlardaki mevcut dönmelerle, vücudundaki kanın dönmesiyle, topraktan gelip toprağa dönmesiyle, dünya ile beraber dönmes şuursuz olarak döner. Ancak insanı öbür varlıklardan farklı ve üstün kılan şey aklıdır. İşte, dönen SEMÂZEN varlıkların etine, semâıyla beraber aklı da iştirak ettirmektedir.

Şeb-i Arus Ne Demek?

Öldüğüm gün tabutum götürülürken, bende bu dünya derdi var sanma...
Benim için ağlama, yazık, vah vah deme;
Şeytanın tuzağına düşersen, o zaman eyvah demenin sırasıdır,
Cenâzemi gördüğün zaman firâk, ayrılık deme,
Benim kavuşmam, buluşmam işte o zamandır,
Beni toprağa verdikleri zaman, elvedâ elvedâ demeye kalkışma,
Mezar, cennet topluluğunun perdesidir.
Batmayı gördün değil mi? Doğmayı da seyret, güneşle aya gurûbdan hiç ziyân gelir mi?
Hangi tohum yere ekildi de bitmedi? Ne diye insan tohumunda şüpheye düşüyorsun


Şeb- i Arus; un Türkçesii Düğün gecesi demek. Hz. Mevlana  öldüğü geceyi Rabb'ine, yani sevgiliye kavuşma gecesi olarak düşündüğü için Düğün Gecesi olarak adlandırır. Hazret-i Mevlâna’yı Anma ve Vuslat yıldönümü törenleri her yıl 7-17 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirilmektedir.
Şeb-i Arûs’u, “Bu gece dünya gebe kaldı, ebedi bir dünyayı doğuracak” diye ifadeye koyan Mevlana, 5 Cemâziyelahir 17Aralık 1273 günü sonsuzluğa göçtügunde 69 yaşındaydı. Ruhu, ayrıldığı bütüne, Yaratıcı’ya doğru kanatlanırken gün batmak üzereydi. Ruh, bineği olan cesedi terk etti ve Rumî’nin deyimiyle “nur, nura kavuştu.”
Mevlana'ya Insan, aslı  olan Yaratıcı’dan kopup bu noksanlıklar dünyasında bir yolculuğa çıkmıştır. Bu yüzden, sûfîler insan hayatına gurbet derler.Hayat surekli bir yuruyustur. Bedenimizde yasadigimiz surece, aslımız olan Yaratıcı’yı tam olarak anlayamayiz, tahmin edemeyiz. Ancak Dünya serüveni bitipde biz bedenimizden ayrildigimiz vakit Yaratıcı da hayal olmaktan çıkar. Mevlana bunu anlatırken: “Ben tenden soyundum; O, hayalden. Şimdi, kavuşmanın bahçelerinde salınıp geziyorum” demektedir. O bahçeler, Mevlana’ya göre bir kamışlıktır ve biz de bir kamış parçasıyız. Oradan koparak bir ney olmak üzere bu âleme geliriz. O yüzden, bu dünyada insan, yürek delen ayrılık ezgileri çıkarmaktadır. Hayat dediğimiz, bir ayrılık hikâyesinden ibarettir.

2 yorum:

Unknown dedi ki...

Bu anlamlı geceye gitmiş kadar oldum sayenizde. Fikrinizre, gönlünüze, aklınıza sağlık...

Adsız dedi ki...

Çok güzel anlatmışsınız Şeb-i Aruz törenini, ben de gitmek istemiştim ama gidememiştim. Paylaştığınız şiirler ve özellikle son paragraf çok etkileyici. Elinize, yüreğinize sağlık..