23 Nisan 2013 Salı

Sis ve Gece


Nisan ayı kitabımız Ahmet Ümit'in polisiye romanı Sis ve Gece idi. Nisan ayı İstanbul'un en güzel mevsimidir. Rengarenk lale bahçeleri ve Erguvanlar İstanbul'u süslerken bizler için bir görsel şölen olur.. Oku-Yorum kitap kulübü olarak bizde  kitabımızı tartışırken bize doğal fon oluşturacak  mekan olarak, Fethi Paşa Korusu'nu seçtik.
                                             

                                    


Ahmet Ümit' i uzun zamandır okumak istiyorduk. Ayın kitabını seçerken İdil hanım Ahmet Ümit'in kitaplarından bizler için alternatifler hazırlamiştı. Oy birliği ile Sis ve Gece'yi seçtik. Böylece hem Ahmet Ümit'i tanırken hem de kulübümüzde ilk defa bir polisiye kitabı da okumuş olduk. Ortak fikir kitabın akıcı olması idi. Genel olarak kitabı beğensek de bir kısmımız, daha doğrusu  polisiye kitaplara düşkün olanlarımız , çok heyecanlı bulmadı.

Kişilik analizlerinin yoğunluğu ``katil kim veya Mine`ye ne oldu`` sorusunı unutturuyor. Kitapta yer alan karaktelerin fazlalığı ve her biri üzerine yoğunlaşan analizler bir süre sonra dağınıklığa sebep oluyor. Agatha Christie romanlarından aşina olduğumuz karakterlerin yoğunluğu Sis ve Gece'de de karşımıza çıksa da açıkçası Mine` nin ortadan kaybolmasına sebep olan kişiyi ararken suclu kim alternatifleri  zayifti. Yine polisiye romanlarinda bolca yer verilen ozellikle sonlara doğru dozajı iyice artan gerilim unsuru Sis ve Gece`de kullanılmamış.

İstanbul'u en iyi anlatan yazarlardan biri olan Ahmet Ümit Sis ve Gece'de yine bu özelliğini göstermiş. Bildik mekanları polisiye bir romanda okumak çok keyifli idi. Tarlabaşı ve Piç Nuri karakteri  etkileyici ve gerçekçi idi. Kurtuluş ve orada yaşayan Rum vatandaşların hayatı çok iyi işlenmiş.

Kitabın kahramanı Sedat'ın Mine ile olan aşkı, duyguları, yasak ilişki yaşarken evde eşi ile olan duygusal  değişimleri etkileyici bir dille anlatılmış. Ama eşi Melike'nin kişilik analizi diğer kahramanlara oranla biraz zayıf kalmış.

Polisiye romanlarında her zaman okuyucuyu ters yöne yatıran süpriz final Sis ve Gece de de değişmemiş. Ama kitabın ortalarında verilen ipucu süpriz  final için biraz fazla net idi!! 
Kitap için yer alan küçük hikayeler ve MİT'in işleyişi iyi bir araştırmanın ürünü olduğu belli.

Kitap, 2007 yılında aynı adla sinemaya uyarlanmış. Başrollerde Yetkin Dikinciler, Oktay Kaynarca,  Ilyas Salman, Uğur Polat, Selma Ergeç, Sırrı Sureyya Önder`in rol aldığı filmin yönetmeni Turgut Yasalar.

Kitaptan alıntılar;

Salona girdiğimde, her zamanki gibi, müzeye gelmiş duygusuna kapılıyorum yine. Sanki bu kagir evde zaman durmuş, sanki içindeki insanlar yıllar öncesini yaşamaktalar. Eski eşyaları korumak, değişikliğe gitmemek azınlıklara özgü bir savunma biçimi mi? Yok csnım, yalnızca azınlıklara özgü bir tutum değil bu. Yaşlı insanlar genellikle böyle davranır.Bütün eşyaların bir anısı vardır. Atmaya kıyamazlar.

Evli fakat yasak ilişki yaşayan kitabın kahramanı ikilemlerini, eşine olan sevgisi ve sevgilisi Mine'ye olan aşkını net ifadelerle betimliyor.

İnsan sevdiğinden nefret eder mi? Melike'ye karşı böyle bir duygu hissetmedim. Oysa Mine'den neft ettim, hem nefret ettim hem de ölümüne istedim onu. 

Mine ile karşılaştığımda kafamda bu soru soru vardı:" Buna değer mi?" Ona aşık oldum. Soluk almaktan, yemekten, öpüşmekten, deniz kenarında yürümekten, yaşamdaki basit olaylardan, küçük zevklerden tat almaya başladım.

Belki yadırganacak  bir durum; ikisiyle birlikteyken hiç suçluluk duymuyordum; ne Mine'ye ne de Melike'ye karşı. Sanki iki kadınla birlikte yaşamak benim için normal bir şeydi. 

Mine ile ilişkim başlamadan önce karımdan sıkıldığımı hatırlıyorum. Ama Mine'yle ilişkiye girince tuhaf bir biçimde evliliğim canlanmaya başladı. Melike'yi bambaşka bir gözle görme olanagı buldum... Birine aşıktım, ötekini seviyordum. İkisiyle birlikte mutluydum. Tek sorun bu duygumu ikisine birden anlatamayışımdı. Sanırım Melike'den ayrılamayışımın nedeni buydu.





12 Nisan 2013 Cuma

2013 Londra Kitap Fuarı


Türkiye, 2013 Londra Kitap Fuarının Odak Ülkesi seçildi.


London Book Fair


Her yıl yaklaşık 25.000 kişinin ziyaret ettiği 15-17 Nisan tarihlerinde düzenlenecek Londra Kitap Fuarı'nın bu seneki Odak Ülkesi Türkiye.

Türkiye Odak Ülke Kültür Programı 15 farklı mekanda gerçekleşecek. etkinliklerde Türkiye'den 20 yazar, bazıları İngiltere'den olmak üzere 35 panelist, çevirmen ve editör yer alması planlanıyor.. Yazarlar, değişim halinde olan Türkiye'de yazarlık uğraşını, edebiyat ve yazarlığın geleceğini ele alacaklar .

Fuarla ayrıca, Türk yayınevlerinin İngiltere ve diğer ülkelerle bağlantılar kurması ve yazarlarımızın yabancı meslektaşları ile iletişim kurması için büyük bir fırsat. 

Türkiye'den Katılımcılar Listesi;

İnci Aral
Oya Baydar 
Fethiye Çetin
Fatih Erdoğan 
Murat Gülsoy 
Hakan Günday 
Müge İplikçi
Ayşe Kulin
Mario Levi 
Perihan Mağden
Bejan Matur
Murat Menteş
Murathan Mungan
Bariş Müstecaplıoğlu
Asli E. Perker
Elif Şafak 
Ece Temelkuran 
Ayfer Tunç
Ahmet Ümit
Mehmet Yasin





1 Nisan 2013 Pazartesi

Lale Zamanı


Bahar nihayet geldi. Artık evlerden çıkıp canlanan doğa ile kucaklaşmave hoşgeldin deme vakti. Baharın müjdecisi Laleler ise her tarafı süslüyor. Lale zamanını doyasıya yaşayabilmek için çok özel mekanlar bizleri bekliyor.
Şehrin en güzel Lale seyir mekanları;
  • Hidiv Kasrı
  • Emirgan Korusu
  • Yıldız Parkı
  • Gülhane Parkı
  • Göztepe Parkı

Lale; Doğada,Tarihte,Sanatta - Gül İrepoğlu


Sultan Çiçeği: Lale

Göz alıcı Lale bahçelerini gezmeden önce okuyabileceğiniz kitap tavsiyemiz ise, Yapı Kredi Yayınlarından çıkan Gül İrepoğlu'nun kitabı "Lale; Doğada, Tarihte, Sanatta" tam da bu dönem için okunabilecek ideal bir kitap.Yazar kitapta Lalenin imparatorlukları etkileyen, sanata yön veren uzak ve yakın tarihini inceliyor.

Tanıtım bulteninden alıntı;


Türkler’in yeryüzünde izledikleri yolda onlara yoldaşlık eden, Orta Asya’dan çıkarak Anadolu topraklarına yerleşen ve buradan da Avrupa’ya yayılmış olan özel bir çiçek lâle… Rengi ve duruşuyla sanatçıları esinlendiren lâle, Anadolu Selçukluları’nın çinilerinden Osmanlı sanatının incelikli motiflerine uzanır, ardından Avrupalı ressamların resimlerine konu olur. 16. yüzyılda güzellik ve aşk  simgesine dönüşür. Osmanlı Devleti’nde imparatorluk kavramının yerleştiği, birçok alanda “temeller”in atıldığı bu dönemde yabanî lâle ıslah edilip türleri seçilerek, yeni ve mükemmel lâleler elde etmek için büyük çabalar gösterilir. Bu dönem İstanbul Lâlesinin serüveninin başladığı yıllardır. Öte yandan Lâle bu dönemde Avrupa’da da kök salar. 
17. yüzyılda da ise Sultan IV. Murad’ın Bağdad Seferi sonrası Hoca Hasan Efendi’nin İran’da beğendiği yedi çeşit Lâleyi yanında getirmesiyle Lâle şaşırtıcı bir yenilik olarak adım atıp çabucak benimsendiği Avrupa’dan memlekete bir “yabancı” olarak giriş yapar. Bu dönemde aynı zamanda Çiçek Encümen-i Dânişi, yani Çiçek Akademisi kurulur. 
18. yüzyılın başlarındaki ise “Lâle Devri”nde Lâle çeşitlerinin sayısı iki bini bulur. Bu devrin pek ani ve kanlı sonu, lâlenin de eski hükümranlığını yok eder. Ancak Lâle bu dönemde özellikle Hollanda’da çılgınlığı çoktan geride kalmış olsa da, yetiştirilmeye ve tüm dünyaya dağıtılmaya devam eder. 
Çağdaş zamanlarda memleketine değişmiş olarak geri dönen lâle, o eski zarif, incecik, narin bedeninin yerini dolgun bir görünüme bırakmıştır. Ancak görenin çarpıldığı göz kamaştırıcı renkleri yerli yerindedir.