24 Ocak 2013 Perşembe

Günseli Kato "Minyatür Ayaklanması "Sergisi

Kulüp üyelerimiz hiç bir etkinliği, sergileri kaçırmamaya ve sizi bilgilendirmeye devam ediyor.
Bahçeşehir Üniversitesi Medeniyet araştırmaları merkezi tarafından Dolmabahçe Sanat Galerisinde  ünlü
minyatur sanatcisi Günseli Kato'nun '' Minyatür Ayaklanması" isimli  sergi düzenlendi . Yaprak hn. sergiyi gezdi ve bir kaç eseri bizlerle paylaştı

23 Ocak 2013 Çarşamba

Boğaziçi Yalıları - Abdülhak Şinasi Hisar

                                             
                                                        
İstanbul'un göz bebeği Boğaziçi ise, Boğaz'ın göz bebeği ise onu inci taneleri gibi süsleyen eşsiz Yalılar dır.
Abdülhak Şinasi Hisar 1954 de kaleme aldığı makalelerden oluşan Boğaziçi Yalıları kitabında Yalıları, Yalılarda yaşamı, Yalıların etrafını, Boğaziçi'ni, Mevsimleri, Kayıkları, Meehtaplı geceleri gözler, kısaca dönemin boğaz yaşamını gözler önüne seriyor.
Abdülkhak Şinasi Hisar'ın  şiirsel anlatımıyla bir çırpıda okuyup, eski Boğaziçi günlerini  hayal edebileceğiniz kitaptan göze çarpan bir kaç bölümü paylaşmak istedim;

Eski Yalıların Hatırlattığı Boğaziçi; 
Boğaziçi sanki bir göl ve burada her yalı bir diğerine, bu suların içinden geçen bir manevi rabıtayla, büyük ve gizli bir tenasütle bağlı ve birleşik gibiydi. Herkes birbirine hayırhah görünür, hatta yan gözle de birbirinin ahlakına nezaret ederdi.
Devlet vükelasından Boğaziçi mahallerinde oturanların yalıları birer küçük saraya benzerdi. Ananeler o kadar kuvvetliydi ki, bayramlar gibi resmi günlerde, o mahalle içinde bir mevkii bulunanlar, yalı sahiplerini ziyarete gelmeyi lüzumlu telakki ederler, o da bunların hepsini kabul etmeyi bir borç bilirdi.
Mahalle sakinleri, uzaktan olsun tanıdıkları yalı sahiplerine, her ramazanda bir kere, davet olunmadan iftara gelirler ve bunların ağırlanması için ikinci bir sofra tertip edilirdi. Bütün yalı halkının bayramlıkları ve köyün mektep hocaları, Şirket-i Hayriye müstahdemleri, tulumbacılar, su yolcuları, postacılar, nezafet ameleleri, mahalle fakirleri için de bahşişler verilir, hepsinin memnun kalmalarına itina edilirdi. Bunlar bir şey isteme adiliğine düşürülmez; bunlara,, bir şey vermek adiliği duyurulmaz, zira, bu hemen hemen gizli alışverişi tabiileştiren gizli bir anne terbiyesi vardı.
Aristokrat Boğaziçi'nde herkes kendi eviyle, ahbaplarıyla, dostlarıyla adeta şahsen bir para sarfı ihtiyacını duymazdı. Rumeli kıyısındaki, o da yalnız Bebek bahçesiyle kalender ve daha öteleri müstesna olmak şartıyla, bütün Boğaziçi mahallelerinde bir tek otel, lokanta, pastahane bilinmez, buralarda ancak küçük köy kahvehanelerine rastlanabilirdi.

Boğaziçi Yalıları;
Yalıların çoğu eski zaman terbiyesi almış, başlarında mahalli, şarklı ve bize meçhul bir ilim yaşayan, gönüllerinde bize eski gelen bir alem taşıyan ve ömürleri hülyalarına uymamış olan ihtiyar hanımlara benzerlerdi.
Boğaziçi tiryakilerinin daha ziyade severek ''leb-i derya'' da dedikleri bu eski halis Boğaziçi yalıları klasik mimarisinin hususi vasıfları vardır. Boğaziçi dediğimiz incelik, güzellik, sanat harikasını vücüda getiren yapan hassas mimar, ince bir takım hesaplara istinad eder: Yalıyı, önündeki denizin emsalsiz mavisiyle arkasındaki dağların yeşili arasında açar. Öyle ki, sofalar üzerindeki odaların kapıları açılınca , ön taraftaki sular ve arka taraftaki yamaçlar gözler için birlesşir.
Ayrı birer binası yoksa, bütün yalıların yarısı harem, yarısı selamlıktır. Alt katın sofalar ve odaları mermerdir.. İkinci kata yayvan ve geniş merdivenlerle çıkılır. Yukarı kattaki sogfalar ve odalar ahşaptır. İklim çok güneşli olduğundan pencerelerin üstünde, gözleri güneşten korumak için, adeta bir kasketin önü gibi geniş saçaklar vardır. Bütün mimari, yalının denizle devamlı irtibatı üzerine müstenittir. Yalının önünde yol yoktur.
Boğaziçi kayıklarla geçilirken, iki sahil boyunca, sırasıyla görünen gönül açıcı manzaralar, rengarenk evler, hülyalı yolla, beyaz saraylar, saray gibi yalılar, beyaz camiler, beyaz ve ince minareler, bahçeler parmaklıklar, korular, köşkler, çeşmeler, kameriyeler, ağaçlar çiçeklerle yirmibeş kilometrelik bir yol tutardı. Fakat bu emsalsiz yolu ifade için buna bir hıyaban, bir şehrah demek kafi gelmez. Onu tarif için, uzun ve geniş bir havuz ve eski zamanın tabiriyle, bahçe kelimelirine karışan, cennet diyarı manzaralarından bahseden hayali bir kelime bulmak, icat etmek lazım gelir. İnsanın bu füsuna kapılıp Nedim'in mısrasına uyarak;
''Bir peri suret görünmüş, bir hayal olmuş sana!''

Yalılarda Günler ve Saatler;
Boğaziçi yalılarında geçen bir devri, bir ömrü, bir mevsimi değil, bir tek günü bile, nasıl anlatmalı ki bu, bir gülü gösterip koklatmadan onu tarif etmeye benzer
Hizmetçi gelir, sabah çayını ve sabah gazetesini getirir, ilk açılan pencereden giren munis rüzgarlarla, güneşli, neşeli, parlak ve genç, yeni bir gün odanın içine dolar.
Denize atlarken nasıl bir an üşüyeceğimizi düşünerek tereddütle durur ve sonra, duyacağımız soğuğun hazzına daha büyük bir acele ile dalarsak, bu günün hazzı içine yatağımızdan öyle atlardık.
İşsiz,yavaş, hesapsız gün, altın ışıklarını ikindinin mavimtrak saatlerinde usulca eriterek ve sonra ne çabuk bir çiçek gibi solarak, koyulaşarak, daha içli ve mor saatlere, akşamın tahassürlerine, vedalarına girer ve bir musiki dinlerdi.

Boğaziçi Kayıkları;
Boğaziçinin kendine mahsus bir alem teşkil ettiği zamanlarda her yalının bir veya bir kaç kayığı bulunurdu. Bunlar bir yalı hayatının hususiyetini tammalarlardı.
Kayıklar Venedikli değil, Bizanslı değil, Avrupalı da değil, yalnız Türk ve İstanbullu, Boğaziçi zevkinin bir hülasasıydı. Bakımlı bir ev kayığı, başlı başına bir sanat eseriydi. Çoğu klasik telakki edilen portakal rengindeki bu kayıkların kenarlarında yaldızla çizilmiş bir çift zıhın arasında eflatun, yahut suların renginde, mavi veya havai lacivert bir şerit vardı.Kadife veya çuhadan döşemesiyle yastıkları o zamanlar sevilen renklerden birinde ; al, vişne çürüğü, açık mavi yahut kahverengi olurdu.
Bu kayıklara binme ve inme usulleri bile, zamanla bir anane halinde yerleşmişti. Hanımlar kayıklarına binerler kayıklarından çıkarlarken, en önde kayukçı, ayakta, ellerini değil, bir destek olması için, ancak bir omuzunu hafifçe uzatır ve hanımların elleri bu kuvvetli omuza bir kuş gibi bir an için konup kalkmış olurdu.
Boğaziçi kayıkları yalnız gezintiye çıkmak için değil, daha nice hizmetler görmek içindi.. Onlar, evvela bir çok satıcının seyyar dükkanlarıydı. En faal görünenleri balık kayıklarıydı. 1900 lerden sonra dümenli sandallar çoğalmaya başladı. Boğaziçililer, misafirliklere, bayram ziyaretlerine bunlarla giderler, hususi kayıkları olmayanlar, saz alemlerine bunlarla katılırlardı.
Fakat, muhakkak ki, kayıklarla yapılan gezintilerin en unutulmazları, mehtaplı gecelerin saz alemleri ve o birbirinden güzel gecelerin en emsalsizi, yine muhakkak ki, kısaca ''mehtap'' denilen, yalnız Boğaziçi'ne mahsus o saz geceleriydi. O gecelerde büyükçe, mesela bir balık kayığına yerleştirilen hanende ve sazendeler, ayın doğduğu sıralarda başlayıp, Boğaziçi'nin muayyen noktalarında dura dura ilerleyerek ve sonra yavaş yavaş dönerek, bütün Boğaziçililerin de kendi kayık ve sandallarıyla saz alayına katılmasıyla gittikçe genişleyen bir halka halinde, Boğaz'ın aşağılarına kadar inerdi.

Abdülhak Şinasi Hisar

                                                 

Anne tarafından dedesi Muhtar Bey'in Rumelihisarı'ndaki yalısında doğdu. Abdülhak Şinasi Hisar'ın çocukluğu, Rumelihisarı, Büyükada ve Çamlıca’da geçti. 1898’de Galatasaray Sultanisi’ne girdi.


Ailesine haber vermeden 1905’te Galatasaray Sultanisi'nden ayrılarak Paris'e gitti. 1908'e kadar Paris’te École Libre des Sciences Politiques’e devam etti.
Paris'te Prens Sebahattin, Dr. Nihat Reşat Belger, Ahmet Rıza Bey ve Yahya Kemal ile sık sık görüşür.

II. Meşrutiyet’in ilânından (1908) sonra Türkiye’ye döndü. Fransız ve Alman şirketlerinde, Osmanlı Bankası’nda, Reji İdaresi’nde, 1931’den sonra ise Ankara’ya yerleşerek Dışişleri Bakanlığı’nda çalıştı. 1948’de İstanbul’a döndü ve Ayaspaşa’da Boğazı gören bir apartmana yerleşti. Bir süre Türk Yurdu dergisinin genel yayın müdürlüğünü üstlendi (1954-57). 1963'te Cihangir’deki evinde beyin kanamasından öldü.

Edebiyata Mütareke yıllarında Dergâh ve Yarın dergilerindeki şiir, kitap tanıtma ve eleştiri yazılarıyla başladı. 1921’den itibaren İleri ve Medeniyet gazetelerindeki yazılarıyla tanındı; 7Ağaç, Varlık, Ülkü ve Türk Yurdu dergileri ile Milliyet, Hâkimiyet-i Milliye ve Dünya gazetelerinde yazdı. Cumhuriyet dönemi yazarı olmasına rağmen dil ve üslup açısından Meşrutiyet kuşağına bağlı kalan[kaynak belirtilmeli] Hisar’ın bütün yapıtları esas olarak “hatıra”ya dayalıdır. Romanlarında Maurice Barrés, Anatole France ve Marcel Proust gibi yazarların edebiyat anlayışlarını benimsemiştir.[kaynak belirtilmeli]
1942 CHP Hikâye ve Roman Mükâfatı’nda üçüncülük alan Fahim Bey ve Biz, Almancaya çevrildi (Unser Guter Fahim Bey, Çev.: Friedrich Von Rummel, 1956). Sermet Sami Uysal (Varlık Yayınları, 1961) ve Necmettin Türinay’ın (M.E.B., 1988) Abdülhak Şinasi Hisar adlı birer kitabı vardır. Ölümünden sonra Abdülhak Şinasi Hisar: Seçmeler (Haz.: S. İleri, YK7Y, 1992), Geçmiş Zaman Edipleri (Haz.: T. Yıldırım, Selis, 2005) ve Kelime Kavgası: “Edebiyata ve Romana Dair” (Selis, 2005) adlı üç kitabı daha çıkmıştır. Emre Aracı Boğaziçi Mehtapları'ndan esinlenerek aynı adlı bir keman konçertosu (1997) bestelemiştir.
ESERLERİ

Roman
Fahim Bey ve Biz (1941; 1942 CHP Hikaye ve Roman Ödülü üçüncülüğü)
Çamlıca’daki Eniştemiz (1944)
Ali Nizami Bey’in Alafrangalığı ve Şeyhliği (1952)
Anı 
Boğaziçi Mehtapları (1942)
Boğaziçi Yalıları (1954)
Geçmiş Zaman Köşkleri (1956)
Fıkra
Geçmiş Zaman Fıkraları (1958)
Antoloji
Aşk imiş her ne var alemde (1955)
Biyografi 
İstanbul ve Pierre Loti (1958)
Yahya Kemal’e Veda (1959)
Ahmet Haşim : Şiiri ve Hayatı (1963)


Kaynak; Vikiped




18 Ocak 2013 Cuma

Kandilli'de Tarih

                                                  
Kandilli'de Tarih; M. Celalettin Atasoy ( Turkiye Turing ve Otomobil Kurumu Yayini, 2010)

 Ahmet Hamdi Tanpinar' in Huzur Kitabini okurken, Kandilli semti cokca geciyordu. Kitabin bas kahramanlarindan Nuran'in evi Kandilli'de idi. Istanbul'un en guzel ve tarihi semtlerinden Kandilli'yi  tanimak ve Kandilli' yi bir Istanbul beyefendisinin dilinden okumak isteyenler icin 
M. Celalettin Atasoy Tarafindan kaleme alinan Kandilli'de Tarih kitabini tavsiye etmek istiyorum.

Bogaz'in en nadide bolgelerinden Kucuksu ile Vanikoy arasinda bulunan Kandilli; yesillikler icinde tarihi sokak ve evleri, yalilari, iskelesi, Adile Sultan Sarayi, Cemile Sultan korusu, kilisesi, camisi ile bir inci gibi parlamaktadir.

Kitapta, Kandilli'nin Bogazicindeki yeri, tarihteki adlari, kurulusu, gelismesi, Kandilli'nin eski hamami, Iskele meydani, kiliseleri, koskleri, hasbahceleri, yalilari, sokaklari..vs basliklar altinda anlatilirken gecmisten gunumuze bir fotograf albumu de bulunmakta.






17 Ocak 2013 Perşembe

Huzur


                                                  \

Ocak Ayı Kitabımız Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Huzur'u

Ocak Ayı için kitap tavsiye sırası bende idi.  Akmerkez Remzi Kitabevinde dolaşırken gözüme Neşe Mesutoglu'nun 'Yazarlarin Istanbul'u' kitabi takildi. Neşe Mesutoglu, Ilber Ortaylı, Sunay Akin, Ahmet Ümit, Buket Uzuner, Semavi Eyice, Muazzez Ilmiye Çiğ, Ara Guler, Hıfzı Topuz, Emre Kongar, Çetin Altan, Aydın Boysan, Artun ile Istanbul hakkinda soru cevap seklinde sohbet etmis. 

Remzi Kitabevinin pek sevdigim cafesinde kahvemi icerken bir çırpıda okuyuverdim. Bir İstanbul aşığı olarak, o an bu ayki kitabimin kahramaninin Istanbul olmasina karar verdim. Istanbul benim icin cok ozel bir anlam ifade ediyor. Aslen Ankara'lıyım. Universiteden sonra Istanbul'a taşındim ve son yirmi senedir Istanbul benim en iyi arkadasim oldu. Arkadaşım diyorum çünkü bana çok iyi arkadaşlık yapar ve çoğu kez Istanbul ile randevum olur. . Istanbul beni bazen Galata'da güzel ve tarihi binaları arasında misafir ederken, bazen Eminönün den  Tahtakale ye, Mercan' a alışverişe götürür, bazen Sultanahmet' de köfte yiyip, camilerini gezdiriken, bazen de Bebek'te sahilde dolaşıp, Arnavutkoy'de bana nefis balıklarını ikram  eder. . Misafirperverligi cok guzeldir ama ona misafir olanlar nedense hiç nazik değillerdir. Her şeye rağmen Istanbul tüm güzelliği, umutlari, boğazı, balık ekmeği,  havası, yeşilliği, kokusu, martıları, kedileri, köpekleri, yunusları ile hepimizi kucaklamaya devam ediyor.

Kitabımın konusunu belirleyince Istanbul'u en iyi anlatan kitapları araştırdım ve bir liste oluşturdum. 

Huzur                                       Ahmet Hamdi Tanpinar
Istanbul'un bir Yeri                    Refik Halid Karay
Uc Istanbul                               Melih Cevdet Kuntay
Esir Sehrin Insanlari                  Kemal Tahir   
Hatiralar ve Istanbul                 Orhan Pamuk     
Agir Roman                              Metin Kacan
Istanbul Hatirasi                        Ahmet Umit
Leyla'nin Evi                             Zulfu Livaneli
Istanbul Bir Masaldi                  Mario Levi
Saltanat Sehri Istanbul               John Freely
Istanbul Tulumbacilari (hikaye)  Resat Ekrem Kocu
Risal-i Evsaf-i Istanbul               Latifi Celebi


 Listede kendi belirlediğim dört kitabi klup uyelerine tanittim. Oy birligi ile Ocak ayı kitabını Ahmet Hamdi Tanpınar'in Huzur Kitabı olarak belirledik. Boylece yazarin 'Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nden sonra 2. kitabini da okumuş olacak.

15 Ocak 2013 Salı

Ocak Ayı Kitap Kulübü Menüsü

Bu ay toplantımızı İdil hanımın ev sahipliğinde gerçekleştirdik. Her zamanki nezaketi ve konukseverliği ile bizi misafir etti. Bir yandan hazırladığı nefis tatları denerken bir yandan da Ahmet Hamdi Tanpınar'in Huzur kitabını tartıştık. Huzur bir bakıma güzel dostluklar, sohbet, üzerinde konuşabileceğimiz bir kitap, lezzetli tatlar değil midir?? Eğer öyleyse biz bugün çoook huzurlu bir gün geçirdik.


İdil hanım sabah saatleri olduğu için oldukça hafif ama bir o kadar da leziz ikramlar hazırlamıştı. Masada fırından yeni çıkmış simit çeşitleri , peynir tabağı, Alman keki, reçel çeşitleri( İncir reçeli harikaydi), zeytinyağlı dolma, Maş fasülyeli salata, nefis Alaçatı kurabiyeleri bizi bekliyordu.
Özellikle Salata çok rağbet gördü. Son derece hafif ve besleyici salata tarifini aşağıda bulabilirsiniz.

Maş Fasülyeli Salata
Malzemeler

Eşit miktarda olmak üzere;
Dermason fasülye
Maş fasülye
Siyah benekli fasulye
Yeşil mercimek
Kırmızı lahana(jülyen kesilmiş)

Sos Icin
Limon suyu
Zeytinyağı
Nar ekşisi
Tuz
Karabiber

Çay servisinden sonra İdil hanımın asıl suprizi sıcak şarap eşliğinde ikram ettiği Ispanaklı Kiş oldu. Hepimiz çok beğendiğimiz için sizlerle de tarifi paylaşmak istedik.


                                   



ISPANAKLI KİŞ (QUICHE) TARİFİ:

Malzemeler;
250 gr Un
150 gr Tereyağ
50 gr Su
5 gr Tuz
3 adet Yumurta sarısı

Sosu icin
250 gr Krema
3 Yumurta Sarısı
3 gr Tuz
Karabiber, pul biber

İç Malzemeler
Toplam 300 gr haşlanmış ve ince kesilmis kabak, ıspanak ve havucu soğan ile kavurun. Üzerine serpmek için 40 gr. rendelenmiş kaşar hazırlayın.

 Yapılışı
Un ve tereyağını bir kapta karıştırın. Ayrı bir kapta su, yumurta sarısı, ve tuzu karıştırın ve unlu karışımama ekleyerek yoğurun. Streç filmle örterek buzdolabında 15-20 dakika dinlendirin
Dolapta dinlenen hamuru unlayarak ( oklava ile) yuvarlak açın. 24 cm çapındaki Kiş kalıbına kenarları biraz (yarim cm kadar) yüksek gelecek şekilde yerleştirin ve bu kalıbı 15-20 dakika dipfrizde bekletin. Uzerini alüminyum folyo ile kaplayıp, nohut veya fasulye ile doldurarak önceden istilmis 175 derece  firinda 30-40 dakika pişirin. Kenarları kızarınca nohutu ve folyoyu alın ve ortasının kızarmasını bekleyin.

Bu arada iç malzemeyi hazırlayın. Yumurtaları çırpın, krema, baharat ve tuz ekleyin. En son yağda kavrulmuş soğan, kabak, havuç ve ıspanak karışımını ekleyin.

Hamur tamamen pişince firindan alip iç malzemesini koyun. Rendelenmiş kaşarı üzerine serpin. 175 derecede uzeri kızarincaya kadar tekrar pişirin.

Kiş ikramından sonra sıra tatliya geldi. Filtre kahve yanında Cheese cake muhteşemdi.





8 Ocak 2013 Salı

İstanbul'da Ulaşım

Havalar soğuyup, kar yağınca İstanbul'un en büyük problemi ulaşım imkansız hale geliyor. Nitekim bugün de öyle oldu ve okullar tatil edildi. Evde karın yağışını seyrederken İstanbul'un ulaşım araçları ile ilgili bir kaç kaynağa bakma ve sizlere tavsiye etme fırsatım oldu.

İlki IETT'nin 140. Yıl anısına yayınlanmış 140 fotoğraftan oluşan bir albüm niteliğinde kitap. Kitap 1871 yılında İstanbul Tophane'de toplu ulaşımın miladı sayılan atlı tramvayların hizmete giriş törenini gösteren bir fotoğrafla başlıyor. 1914 de elektrikli tramvay'a geçişten, Bahçekapı, Pera, Kadıköy, Galata köprüsündeki tramvay fotoğraflarından, 1943 de kullanılan Gazaoille marka otobüslere, vatmanlara, biletçilere kadar nostaljik fotoğraflarla uzun bir yolculuğa çıkartıyor.





Bir diğer kitap ise Muhterem Yüceyılmaz tarafından yazılan Kırmızı Tramvay.




Arka Sayfa'dan;
Bugün İstanbullu için bir avuç yolcusuyla Tünel-Meydan arası gidip gelen tramvayın ne ifade edebileceği şüphesiz tartışılabilir bir mevzudur. Üzerinde tartışılamayacak bir husus, bu tramvayın modern İstanbul'un yakın tarihini yaşamış, o günlere şahitlik etmiş olmasıdır. Şehrin yalnızca bir süsü mü Çoğumuzun hayatında hatıralara karşılık gelen bir sıcaklığı var. Kırmızı Tramvay gençlik çağlarımız, umutlarımız, arzularımız. Sadece İstanbulluların değil bütün insanımızın İstanbula ilişkin dağarcığında belli bir yeri olması bu küçük aracın yüklendiği veya bizlerin ona yüklediği büyük manalar, beklentiler yüzünden.
Şehrimiz bizim aynamızdır ve dünyanın her yerinde de hep böyle olagelmiştir. Biz neysek şehrimiz de o.
Bir şehir, anlamadan asla sevilmez.

Zikrullah Kirmizi tarafından kaleme alınan Istanbul Ulaşım Zaman Dizini Istanbul'un tarihini bir de ulaşım üzerinden okumak için ideal.

istanbul-ulasim-zaman-dizini-zikrullah-kirmizi


Ve Mehmet Mazak tarafindan derlenen Bogazici ve Kayık Kültürü kitabında ilk toplu taşıma vasıtasının Pazar kayıkları olduğu. ilk itfaiyenin ateş kayıklari oldugu anlatılırken,  iskeleleri, kayık ve kayıkçılık kültürü,  Istanbul'un günlük yaşamı gibi bir çok ayrıntıda kitapta anlatılıyor.

gemi,deniz,tekne,kayık,boğaziçi,göver çelik





4 Ocak 2013 Cuma

Anadolu Medeniyetlerinde Hamam Kültürü

                                                    

Hamam'a gitmeyen yok denecek kadar azdır. Hamam bizim kulturumuzun önemli bir parçasıdır. Eskilerin en önemli temizlenme, sıhhat bulma ve sosyalleşme yeri olan Hamam, günümuzde de geçerliliğini korumakta.

 Anadolu Medeniyetlerinde Hamam Kültürü isimli kitap Selçuklu, Osmanlı, Safevi ve Babur hamamlarının mimarisini,  sosyo-külturel yapısını, Batı'daki Türk hamamlarını, ressamların gözünden hamamlar gibi konulardan derlenmiş bir kitap. Aslında bu kitap Koç Universitesi Anadolu Medeniyetleri Arastirma Merkezi tarafindan düzenlenen bir sempozyumda, Nina Ergin tarafindan derlenmiş.

Osmanlı İmparatorluğu'na yakın coğrafyalardaki yıkanma biçimleri ve hamam gelenekleriyle, Osmanlı
hamam kültürü arasındaki ilişki üzerinde durulan kitap, sanat ve mimarlık tarihçilerini, arkeologları ve tarihçileri bir araya getirerek, Anadolu hamam kültürü hakkındaki detaylı bilgiler sunuyor.

Derleyen: Nina Ergin

Yazarlar: Fikret Yegül, Albrecht Berger, Lara Töhmet, Ayşıl Tükel Yavuz, Astrid Meier, Machiel Kiel,
Eleni Kanetaki, Stephan Blake, NebahatvAvcıoğlu, Günseler Renda


2 Ocak 2013 Çarşamba

Anna Karenina


                                                   


Все счастливые семьи похожи друг на друга, каждая несчастливая семья несчастлива по-своему..

Bütün mutlu aileler birbirine benzer; her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır. (Anna Karenina; Tolstoy)


                                             

Klasikler arasinda Tolstoy'un Anna Karenina'sinin gözü yeri ayrıdır. Ilk okuduğu klasik Anna Karenina idi. Kitabın konusu defalarca romanlara konu olmuş klasik bir konuyu ;yasak bir aski anlatmasina rağmen, Tolstoy'un dönemin Rusya'sını tüm görkemi ile anlattığı, sağlam kurgusu, karakterlerin analizinin çok iyi tahlil edip  yazıya döktüğü Anna Karenina ölümsüzlüğünü koruyor.
     
Bu ünlü roman sinema sektörü içinde zengin bir kaynak oluşturmaya devam ediyor. Daha önce defalarca beyaz perdeye aktarıldı. Bu ölümsüz karakteri sinama dunyasının bir çok ünlü aktristi canlandırdı;

 Greta Garbo,




  Vivien Leigh,




Jacqueline Bisset 




Sophie Marceau 



Son Anna Karenina ise Keira Knightley.



Bir kac gun once vizyona giren son Anna Karenina sebebi ile Tolstoy'u ve Anna Karenina'yi tekrar hatirlayalim.