10 Aralık 2013 Salı

Yaprak Fırtınası







Aralık ayı kitabı aslında Norman Mailer'in Barbarlık Kıyısında kitabı idi. Ancak sahaflar dahil, bir çok kitapçıya bakmamıza rağmen kitabın baskısı olmadığından bulamadık. Böylece Canan'ın önerdiği diğer kitap Gabriel Garcia Marquez'in Yaprak Fırtınası Aralık Ayı kitabımız oldu.

Yaprak Fırtınası, yazarın yayınlanan ilk önemli eseri. Kitap 7 farklı öyküden oluşuyor. İlk ve kitaba ismini veren öykü (Yaprak Fırtınası) yazarın bundan sonraki eserlerinde mekanı oluşturan hayali Macondo kasabasını bize tanıtıyor. 
İlk bölüm bize yaprak fırtınasının ne olduğunu , kasabayı tanıtıyor. .''En önemli şey ilk paragraftır. İlk paragraf için aylarımı harcamışımdır. Bir kez istediğimi elde ettim mi, gerisi arkadan gelir'' diyen Marquez'in yapmak istediği gibi kitabın en can alıcı bölümleri işte bu ilk paragraflar. 

Kokuşuncaya dek, bir ölünün ölü olduğundan emin olamayız.... Zamanın geçtiğini ancak bir şeyler devinince anlayabiliyorsunuz....Saat, yeni gelen dakikanın ucunda bir kez daha ölecektir.....Aşık olmaya başladığını anlayan bir adamın gizi; gözlerinize asla bakamamasıdır..... İnsan bir işe kalkıştığında ne yaptığını bilir..... Eğer bir şey ters giderse, bu beklenmedik, insan gücünün ötesinde bir şeydir..... Olacak bir şeyler varsa, bundan kaçınılmaz. ...Tıpkı takvimlerin önceden bildirdikleri gibi. Mutluluk, bir zorunluluk değildir.Sadece bir tavsiyedir..... Ölüm, bir ziyaretten başka birşey değildir... bu cümlelerin sahibi Latin Amerikanın en ünlü yazarı Kolombiya'lı Gabriel Garcia Marquez Yaprak Fırtınasında kasabada pek de sevilmeyen bir doktorun ölümünü anlatırken hepimizi şaşırtan farklı bir anlatım yolunu seçmiş. Aynı olaylar farklı kişilerin ağzından sürekli geri dönüşlerle okuyucuya anlatılıyor. Böylece aynı olay farklı kişilerin gözünden, her defasında biraz daha genişletilerek anlatılırken, bizleri olayları geniş bir bakışla anlamamıza   olanak tanıyor. Her bir anlatımda ayrı bir heyecan yaşatırken, hızlı duygusal değişimlere sebep olabiliyor. 

Ancak tam da olayın sebebini  öğrenebiliceğiz diye heyecanlanırken., birden konu başka bir şahsından ağzından geri dönerek anlatılırken, bir türlü sebebe ulaşamamanın verdiği merakla diğer sayfaya geçiriyor.
Her bir hikaye biz yormadan sade ve yalın bir dille zorlamadan anlatılmış.

''Eleştirmenlerin benim hakkında ne söylediği umurumda değil; zaten yıllardır onları okumuyorum. Kendilerini yazarlarla okurların arasında konumlandırmaya çalışıyorlar. Bense hayatım boyunca okurlarıma bir eleştirmenin aracılığı olmadan doğrudan ulaşabilmek için son derece yalın ve kesin bir üslupla yazmaya çalıştım.''
Marquez'in  farklı anlatım tarzı bizleri kendisine bağlarken kendisine 1982 Nobel Edebiyat ödülünü kazandırıyor.
 İsveç bilimler Akademisi, ödülü kendisine verirken sebebini şöyle açıklamış;
 Gerçekle gerçeküstünü, bir anakaranın yaşamını ve çelişkilerini zengin bir hayal dünyasında birleştiren roman ve çelişkilerinden dolayı bu ödül Gabriel Garcia Marqueze verilmiştir."

Kitaptan;
Yaprak Fırtınası

 Birdenbire, kasabanın ortasına çöken bir kasırga gibi, ardında yaprak fırtınasıyla, muz şirketi geldi. Başka kentlerin insan ve eşya hurdasından oluşan yaprak fırtınası canlanıvermişti; her zamankinden daha uzak ve saçma görünen iç savaşın pisliğiydi. Kasırga amansızdı. Döne döne yükselen yoğun kokusu, saklı bir ölüm ve ten salgısının kokusu, bulaştığı her şeyi kirletiyordu. Bir yıldan kısa bir sürede, kendinden önceki kötülüklerin molozlarını bütün kasabaya ekti, kendi yükünü, döküntülerini sokaklara saçtı. Birden bu döküntüler, fırtınanın çılgın, kestirilemeyen hızına uygun olarak toparlandı, biçimlendi ve bu bir ucundan nehir geçen, öteki ucunda mezarlık bulunan dar sokak, başka kentlerin artıklarından doğan, bambaşka, gelişmiş bir kasabaya dönüşene dek sürdü gitti. 

İnsanların oluşturduğu yaprak fırtınasına katılıp sert gücüyle sürüklenerek kasabaya dükkanların, hastanelerin, eğlence yerlerinin, elektrik fabrikalarının molozları da geldi, bekar kadın ve erkek döküntüleri ise tek parça yükleriyle, ya bir tahta sandık ya da bir elbise çıkınıyla gelip katırlarını otelin önündeki kazıklara bağladılar ve birkaç aya kalmadan bir ev ve iki karı sahibi oldular; üstelik savaş yüzünden yerleşmekte geç kaldıkları için kendilerine askeri bir unvan verildi.

Kentlerin acı aşklarının artıkları bile geldi bize kasırgayla, küçük tahta evler yaptılar, başlangıçta, yarım bir kulübecik, bir gece için kederli bir yuva oldu; sonra gürültülü, gizli kapaklı sokaklar belirdi, derken kasabanın ortasında vurdumduymaz bir köy çıkıverdi.

Bu tipinin ortasında, bilinmedik yüzler kargaşalığında, cadde boyunca sıralanan tentelerin, sokakta giysilerini değiştiren adamların, güneş şemsiyesini açmış sandıkların üstünde oturan kadınların ve otelin orada aç bırakılıp ölüme terk edilen katırların arasında biz ilk gelenler, son gelenler olduk; yabancıydık, yeni gelenlerdik biz.

Savaştan sonra Macondo'ya geldiğimizde toprağın verimliliğini görüp bir gün er geç yaprak fırtınasının geleceğini düşünmüştük, ama pek güçlü olacağına inanmıyorduk. Bir çığın yaklaştığını duyduğumuz zaman oturup yeni gelenlerin bizi tanımalarını sabırla bekledik. Sonra ilk kez tren sesi duyuldu. Yaprak fırtınası bir dönüş yaptı, karşılamaya çıktık, dönmesiyle birlikte gücünü de yitirdi. Ama birleşip bir bütün oldu ve bozulup çürümenin doğal yollarından geçip toprağın filizlenmesine katıldı.
Macondo, 1909

Marquez'i etkileyen , belkide onun yapı taşlarını oluşturmasını sağlayan Franz Kafka ve onun Dönüşüm'ü. Bu etkiyi kendi ağzından net bir biçimde duyabiliyoruz.

“1947 yılıydı. On dokuz yaşındaydım. Hukuk fakültesinin birinci sınıfında öğrenciydim… İlk sayfadaki giriş cümlesini hatırlıyorum, şöyle diyordu: “Bir sabah sıkıntılı rüyalarından uyanan Gregor Samsa kendisini yatağın içinde devasa bir böceğe dönüşmüş bulur.” … Lanet Olsun! Okurken böyle mırıldandım kendi kendime, “Bu doğru olamaz! Kimse böyle bir şeyin yapılabileceğini bana söylemedi! Demek olabiliyormuş! Öyleyse ben de yapabilirim! Lanet olsun! Benim büyükannem de böyle anlatırdı hikâyelerini… En olmadık masalları sanki gerçekmiş gibi.” 

                                        

Hiç yorum yok: