Mart Ayı kitabımız Erendiz Atasü'nün 1996 yılı Orhan Kemal Roman Ödüllü kitabı Dağın Öteki Yüzü idi.
Kitapta, Cumhuriyet dönemi üç kuşak kadının yaşamından kesitlerle aktarılıyor. Yazarın anneannesi, annesi ve kendi yaşamından kesitlerle anlattığı bu üç kuşak cumhuriyet kadınlarına ışık tutuyor. Kitaptaki tüm olaylar,ikisi hariç, düşsel olarak kaleme alınmış. Ama her ne kadar düşsel olaylar gerçekmiş gibi hissedilirken, bilakis gerçek olarak anlatılan iki olay da bir o kadar düşsel bir etki bırakmış. Yer yer yazarda Virginia Wolf etkisini görürken, kitabın genelinde Kemalist ruh kendini gösteriyor.
Kitaptan;
Rumelilik, ne çok duyarız Suyun öteki tarafı lafını; bu ötekileştirmeye direnen'' Rumelilerin'' herşeye rağmen yurtlarına nasıl sıkı sarıldıklarını şöyle anlatmış yazar.
''Rumelilik'' diye bir kavram yoktur Vicdan'ın usunda. O Türkiye Cumhuriyetinin yurtdaşıdır, anadili Türkçe'dir. Doğduğu yer Selanik, tıpkı Mustafa kemal gibi. Bunu gizlemek aklının ucundan geçmez.
Kardeşi Burhan, Demokrat parti iktidarı ile birlikte kol gezmeye başlayan bölgeciliğe teslim olmuştur;bundan yararlanmak istemektedir., siyasi ve maddi çıkarları için.! Bölgeler arasında ''Rumeli'' bulunmaz.! Yurtlarını yitirip Anadolu'ya geçtiklerinde kitle tepkisi ile karşılaşmıştır Rumeliler;göçmenler Rumeliliğe sarılarak karşı tepki koymamışlardır.; çoğunun bilincinde bölge kimliği ulus kimliği aşamasına çoktan evrimleşmiştir; Anadolu'ya serpilir, anayurdun onları özümsemesine izin verirler.Ancak bu özümseme ''anayurt açısından pek de gerçekleşmemiştir. ''Suyun Ötesi'' deyimi bir dışlamayı gösterir.
Raik sivas Lisesi'nde okuttuğu parasız yatılı köylü çocuklarını anımsıyordu;Duruk zekalarını harekete geçiren
memleket sevgisini ve gelecek umudunu;bu heyecanla nasıl da başarılara sıçrayabileceklerini. Halkını gecikmiş baharı bekleyen ekin toprağına benzetiyordu. Bahar geldi! Anadolu İhtilali!
Mustafa Kemal geciken doğuma müdahale etti. Sezaryen yapan bir hekim gibi. Can kurtardı, Hayat verdi. Döllenmiş rahmi doğurmaya zorlamadı!
Değişen Anadolu yaşamı, yozlaşan toplumlar..okurken unutulanlar hepimizin gözönüne geldi..
Bir gün yurdum beni geri çağırdı. Ölenler bizi çağırır. ..Sevilenlerle tok toprağın çekimi güçlüdür. Yurdumun tenini hissedilmez kılan partal ve görkemli giysilerinin altına doğru yola çıktım bu kez.
Burası Antalya'mı? Bu beyaz, büyük, beton engebe? Hani, alçakgönüllü caminin koltuğundaki ''Küçük Liman ?''Hani yaşlı ve bilge eller, ağaç gövdelerinden dünyanın en dayanıklı teknelerini oyarlardı, o sakin limanda, genç gezginler çaylarını yudumlarken.. Karadeniz kentlerindeki, tütün yapraklarının loş odalarında dizildiği, karalahana kokusuyla dolu ahşap evlere ne oldu?Hani, beyaz namaz başörtülü yaşlı kadınlar, maddenin sağlamlığına demir atmış inançsız oğulları için yakarırlardı, gıcırdayan sofralarda..Burası istanbul'mu, Bizans'ın ve Osmanlı'nın tahtı? Mavi çinileri havanın ve paranın kiriyle kurşuni gri; kuşkunun rengi...
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder